Son Nefes

Söylesene ne kadar vaktimiz kaldı, ne kadar yaşayacağız daha?
 Peki söz verebilir misin yarına?
Garantimiz var mı fazladan bir soluğa?
Ya bu son dokunuşumsa dudaklarına, ya göremeyeceksem seni bir daha !
Ne yapardın aldığım nefesin son olduğunu duyunca ?
Nasıl bakardı gözlerin, neler yazardı ellerin, ne söylerdin son solukta ?
İnsanoğluyuz, ömrümüz ezanla namaz arası kadar kısa.
Belki de çıkamayız sabaha...
Kırma, kırdırma en güzeliyle anı yaşa !
Bak çok uzaklardasın, hatta taa uzaklarda...
Göremiyorum seni, duyamıyorum sesini, dokunamıyorum göz yaşlarına.
Oysa ölüm var hepsinden de fazla.

Kırma, ne olur kırdırma...

insan olmak - yada olamamak...

Yalnızlık, nedir diye sorsalardı. eminim milyonlarca insan tam bir tanım yapamazdı.
yalnızlık, fiziken tek olmamıdır? Yoksa fiziklerin arasında kaybolmamı dır?

Peki hayat denilen bu septik kargaşada, insan yalnız mıdır? yoksa antiseptik mi düşünür, konuşur ve yazar...

insan konuşurken susar, ağlarken güler, severken nefret eder mi hiç?
İnsan; 
Yaşarken ölürmü, karanlıkta karanlık, aydınlıkta aydınlık mı arar?

Sadete susamış bir kök misali indikçe derinlere, bırakırmı tüm benliğini geride...

Yaşa yaşa yaşa ey insan!

arz-ı endam et dünyada.! Sadece nefes al, ver...

Kartanesi = Gam-tanesi...


Civa termometreye gömülürken; sıcaklık sıfırın altına, 
anılar buz tutmaya mahkumken, acılar hala çok sıcak...
Kahvemi alıp bide sigara yakıp balkona çıkınca 
kartanesini bekliyor gözlerim.. 
Hayır hayır 'Gamtanesi'ni...
Bi zamanlar o kartanesiydi, bi zamanlar işte yine kış kapıdayken,
'onsuz yapamıyacağım biri' olsun derken... 
Arayıştı belki de.. ama gözbebeğimde parlayan birinin olması gerekliydi. 
ya da değişmek, ya da kendi kendine yeten biri olmaktan vazgeçmek, 
ne bileyim gerekliydi işte...
Gerektiği gibide oldu, o geldi. 
Elveda derken güz, hava buz ve ilk karın yağdığı gün "o gün"... 

O sabah yine soğuğa aldırış etmeden çıkmıştım evden, 
zaten hiç aldırış etmedim ben soğuğa, 
belkide bu yüzden alıştım ben soğuk olmaya! 
Nefesimin buharına birde sigara dumanını ekleyip ilerliyorken, 
sigaramın bitmesi için yakındaki dolmuş durağını es geçip 
uzaktaki dolmuş durağına yaklaşırken gördüm onu. 
Dolmuştum, durmuştum! 
Onsuz yapamıyacağım biri o olmalıydı... 
Tarihte ilk defa sigara hayat vermişti(!) .
Aynı duraktan aynı otobüse binip aynı yolları gittik, 
buraya kadar herşey tesadüftü ve aynı durakta inmek 'zorunda kaldım', 
belkide kapıya yakın olduğum için bir anda inmek istedim, 
ya da kader beni itti...
Ve yılın ilk kartaneleri düşmeye başlamıştı, inanılmaz bi andı, 
sanki bi filmden bi kaç dakikayı kesip hayatıma eklemişlerdi. 
Ve yine o anda 'kartanesi' dedim içimden. O kartanesiydi...
Tanışmamız uzun sürmedi, hergün o duraktan bindim otobüse,ve belki bugün yanıma oturur ihtimalini artırmak için yapmadığım kalmamıştı.
Bir haftadan uzun sürse de olmuştu sonunda, yanıma oturdu, 
canıma, yüreğimin en ortasına...
Ve o günden sonra bir yıldan fazla kar yağdı kalbime, kartanesi girdi içime...
Hani varya o klasik tabir; herşey iyi gidiyordu. 

Ta ki; ben soğuyana kadar. 
Ben hep böyleydim çünkü, kaygılarım, şizoid hallerim, 
'yalnızsam üzecek kimsem olmayacaktı' anlayışım,
kendi kendime yetmeye karar aldığım o anlar gibi, 
yalnız ve soğuk! O kartanesiydi, ben de belki bu yüzden soğuk...

Sonra 'avuçlarına al beni' dedi. 
Nasıl olurdu be kartanesi,Ya üzülürsen? Ya üzersem seni? 
Ya erirsen? ...

Avuçlarımda eriyen bir aşkım olmasın diye, yüreğimde kanayan bir iz bıraktım...

Ve artık adın Kartanesi değil,
Elveda GamTanesi... 

Kadınım

Tanı beni kadınım hiç acele etmeden hiç sorgulamadan sadece ağzımdan çıkanlarla içimden geçenlerle anla beni..
Yalnız beni tanı,yalnız benim ol ve yalnızca beni sev... Bakma sert olduğuma bakma sağa sola kızıp sana çattığıma ve izle beni sadece.Hiç konuşma ; sabırla sevgiyle çöz beni. Beni tanı ve içimdeki seni tanı.İçimde yaşattığım beslediğim ve büyüttüğüm aşkımı ve sevgimi gör.
Bazen bir yabancı ol bana bazen en içten bir dost sevgisiyle, ve bazende en sadakatli sevgili olarak dokun bana....
Yeterki sen ol, sırdaşım ol, dostum ol, kadınım ol, yabancım ol...

Yabancım ol tanımak istediğim
Dostum ol başımı göğsüne yasladığım
Ve kadınım ol bir gülüşünde bir bakışında
Dünyaların benim olduğu...

Anlamak istiyorum seni.Senin gibi düşünmek istiyorum cesur ve bir o kadarda temkinli...Kendini bana anlatma sakın; yavaş yavaş keşfetmek istiyorum bütün hazinelerini, bütün düşüncelerini hayata bakışını ve nasıl bana o kadar sevgi dolu gökyüzü gibi mavi mavi baktığını...


Seslen bana en güzel aşk isimleriyle kendi taktığın hoş lakaplarla ve sev beni sadece sesinle..Kulağımdan kalbime insin sesindeki gizemli sevgi...Hissetmek istiyorum sesinin titremelerini bana aşkım canım derken...Ve Sana seni seviyorum dediğimde anlamak istiyorum yüreğindeki mutluluğunu...

Usulca yaklaş bana ve yavaşça dokun titremelerime aldırma..Ben başımı yaslıyayım göğsüne sen saçımı okşa..Uyumak istiyorum orda en huzurlu yerde, Senin yanında Seninle baş başa...
Aşk sarhoşu yap beni her sözünü beynime kazıyayım konuşmayayım karşında..Sadece Sen konuş ben gözlerine bakayım yeter..Gözlerimde ara cevaplarımı sözlerimi...

Dokun...
Hissetmek istiyorum seni.
Okşa yüreğimi yavaşca ve şefkatli.
İçmeden sarhoş olayım seninle
Dilim tutulsun konuşsun sadece gözlerim
İyi bak onlara anla ne dediklerini...


Ayarsız Ruh...

Uzağındayım bu gece, yalnızlığımın yatağındayım aldatıyorum seni...
Kaybetmelerin ülkesinde bir kralım artık ben, 
Benden başka kimse yok bu ülkede, kralda benim dilencide benim...
Ya da ben, ben değilim...
Nasıl olduğumu düşün işte az çok anlamaya çalış 
Ben hoşçakalmadım sende hoşçakalma.. 
Görüşemiyeceğimizi bile bile GÖRÜŞÜRÜZ diyorum...

Ütüsüz Hayaller

Seni tanıdığımda gardolabında ütüsüz satırların vardı. Ertelenmiş geçiştirilmiş ya da zamana ötelenmiş rüyaların vardı..
Karanlığa çaldığın, lakin tutmamış bir sabah yağmuru vardı kirpiklerinde birikmiş. 
Kıyısızlık dururken yüzünde dağların arsızlığı vurmuş sevda rengine..
Kaybetmişliğin rengi siyaha çalarken koynuna döşenmekteydi ayrılık trenlerinin gri sirenleri..
Bir yanı üşümekteydi ellerinin diğer yanı ise idam sehpasındaki urganı düğümlemekteydi..

Seni tanıdığım zamandı gölgelerin karanlığa başkaldırışı.
Biz ki acıya bağdaş kurmuş iki zamandık susuşlara meyilli. 
Birbirine hiçbir zaman kavuşmayacak trenlerin tek suçlusuyduk. 
Sevdaya itham edilmiş romanların katili yüreğinden sızan kanları susuz toprağa ifşa edilen iki hükümlüydük..
Biz ki hüzne örülüydük..Sonra sırtlarımızı dayadık birbirimize. 
Kalabalıkların arasına iki kırık bedenle yürümektense; bir kız çocuğuna renkli balonlar alma suçuyla ölmeyi tercih ettik .. 
Kavganın ortasında gölgenin avucuna, karanlığın sabahına bir filiz ekmeye yemin ettik biz..

Günahlarımıza tövbe diye değil GÜL'ün dilsiz duvağına dua saflığı katmak için aynı safa durduk. 
Ayak uçlarımıza dökülen gözyaşına biz umut ilave ettik, ta ki bu iki beden bir canda vücut bulana kadar...
Çünkü bizim ekmeğimiz; hayata hüzün miktarı ölüm.. ölüme ise bir dua miktarı hayat katmaktı. 
Ey hayat rengine bürünmüş gözlerimin sahibi,
Sırça bir köşke denk gelmese de düşlerimiz biz yine de yürüyelim elimizde bir kutu çikolata ile. 

Gardolabında ütülenmeyi beklese de satırların, eselim bir deli rüzgarın peşinde. 
Durma Hadi gel... Üzerimdeki tüm sıfatları çıkardım..
Sadece seni giyindim.
Suretimi de bıraktım geçmişime / aslım sadece sana ait…
Gayri senin yürek rahmine düşmekte nüfusum..
Soyundum benliğimden..
Unutuldum bendeki bensizliğimden..
Düşüyorum kendimden..
Tut beni yüreğimden,Tut ne olur kendime ait kirpiklerimden..
Yolumuz uzun.. lakin susuzluğum aşikar..
Suskunluğuma aldanma, birazdan unutulmuşluğum azar..
En iyisi ölüm beni yakalamadan,
Varlığına kat beni...
Adın miktarı büyütüyorum seni...

Uzaktan sev beni. E mi...

Elimi tuttuğun gün, beni sevmeyi bıraktığın gün olmasın.
Tenime dokunduğun gün, ayrılık yolunda ilk adımı atanlardan olma sakın.
Kapıma getirdiğin güller o gün tükenmesin. Alışılmışlık ve elde edilmişlik sendeki beni tüketmesin sevgilim.
Ağla demiştim benim için hatırlıyor musun? Acı bir itiraf ama evet benim için kimse ağlamadı ki. Hep gülsünler istedim sevdiklerim. Hep mutlu olsunlar benimle.
Sevdim. Çekinmedim söyledim. Sevdim tutkuyla bağlandım. Sonra benden çalanlar çaldıklarıyla çekip gittiler hayatımdan.
En çok istedikleri ben, üç buçuk günde bıktırı verdim onları.
O kadar kolay terk edenlerden olma sen e mi. O kadar kolay terk edilen beni sen  kolay terk etme…
O yüzden uzaktan sev beni… 
Tutma ellerimi, bayramdan bayrama gör yüzümü ya da gördüğün gün bayram olsun e mi?
Sen bilmiyorsun. Derin acıları var yüreğimin. Kibir değil bu gördüğün. Senden saklanmak hiç değil.
Belki tutkunu görme arzusu, belki yine terk edilme korkusu…
Sen beni uzaktan sev…
Tutma ellerimi, öyle uzun uzun dalıp gitme gözlerime. Yüreğime akma ılık ılık.
Mektup yaz, mail at, sms gönder, sıcak çikolata içelim kışın son kalan gecelerinde…
Sonra yanıma gel, dizlerimin dibine.
Öylece dur. Işığı açık bırak, kapatma perdeleri…
Bir yudum öp, bir yudum da demlediğim çaydan iç. Bisküvi, pasta, kurabiye… Ye ve git.
Hadi evine git… Uslu bir kız ol e mi?

Yakın olanların hepsi çekip gitti. 

Ne olur sen bari uzaktan sev beni…

Masum Çocuk


Umudun gölgesinde Yaşamak gibidir hayat...Yılların hüznünü taşır mevsimler.... sattlerin hıçkırıklarını,, günlerin boşvermişliklerini, ayların koşusturmasını derken mevsimlerin hüzünlerinı getirir ardından KOSKOCA ZAMANNN.. Hoyratcasına yaşadıgın hayatın hüznü ve daha fazlasını GETİRİR... Yaşadıkların, yaşayacakların ve dahası.. yaşanmışların önüne geçmesiyle biter çoğu zaman YAŞANACAKLARIN VE SENİN OLMAMIŞLARLA DEVAM EDER....

ASLINDA masum olmadığımızı anladığımız da başlar çoğu zaman herşey...
SENİ ANLATINCA BAŞLAR MEVSİMLERR...


KAN TER İÇİNDE UYKULARINDAN UYANIYORSAN EĞER
HER GECE....
YANLIZLIK SEVGİLİ GİBİ BOYLU BOYUNCA UZANIYORSA 
KOYNUNA.......
OLUR OLMAZ YERE ISLANIYORSA KİRPİKLERİN ARTIK HERSEYE...
ANNENİ DAHA SIK ANIMSIYORSAN HATTA ANLIYORSAN....... 
KALBİNİ BİR MEKTUP GİBİ BURUŞTURULUP FIRLATILMIŞ
KENDİNİ KİMSESİZ VE ERKEN UNUTULMUS HİSSEDİYORSAN
İÇİNDEKİ ÇOCUĞA SARIL SANA İNSANI ANLATIR.......
ELLER GÜNAHKAR DİLLER GÜNAHKAR BİR ÇAĞ YANGINI BU.......
BÜTÜN DÜNYA GÜNAHKAR.....
MASUM DEĞİLİZ HİÇ BİRİMİZ....

Masum olmadığımız için mıidir yalnızlık..... yoksa günahkar olduğumuz için mi... yalnızlık senin midir benim mi.... senin mabedinin oyunu mu yoksa sahip olamadıklarımızın mı.......Yalnızlık mıdır bizi kimsesiz yapan yoksa masum olamayışımız mııı..... MASUM DEĞİLİZ çünkü kendi hayatımız üzerine oyunlar yazarken başkalarının hayatının da oyuncusu olduğumuzu unuturuz....İÇİNDEKİ ÇOCUĞA SARIL ÇÜNKÜ MASUMİYET ARADIĞIMIZ..sensin aradığımız..seni bulmakla başlar herşey...Çünkü HİÇ BİRİMİZ MASUM DEĞİLİZ......


Üzülmenin boş olduğunu anladığımız zamanlarda başlar çaresizlik..... bir yangındır içindeki çaresizlik..Büyüdükçe büyür umutlarımız dahası umduklarımız... en ağır enkazlardan sıyrılmıştır hayattan elinde kalanlar...yaşanması gereken hayatlar kalmıştır...Şimdi içindeki çocuğa SARIL çünkü hiç birimiz masum değiliz...masumluğu çalınmış birer çocuğuz aslında......