Seni seviyorum diyemedim!!!Özür dilerim.

Öyle bol keseden atar gibi seni seviyorum diyemedim sana, 
Özür dilerim.  
Belki en büyük hatam bu oldu bu aşka karşı, ama gel gör ki en büyük gayem, amacım, hatta yaşam sebebim seni mutlu edebilmekti. Biliyormusun çoğu kez cebimdeki son paramla en sevdiğin meyveyi aldım sana,  çünkü bilirdim çok severdin dayanamaz yerdin, sen yerdin ben mutlu olurdum. Mutfağa girmemi ne çok severdin, sırf bu yüzden yemek yapmazdın, ve ben işten gelirken deli gibi bu akşam ne yemeği yapsam diye düşünürdüm. Biliyorsun demi haftanın 4 günü mutfağa girerdim. Yemeklerin içine hep sevgimi katardım sonra afiyetle yerdik.  Hatirlarmisin hep kizardim sana duştan çıkınca üzerine birşeyler giy hasta olacaksın diye, sen öyle gezinirken evde ben içimden dua ederdim, Allah'ım ne olur hasta olmasın diye..Uyumadan önce dudaklarımdan dökülen ilk Duam dın.. hani derler ya uyuyanın üzerine kar yağar mış diye işte bu yüzden her gün gecenin bir yarısı uykumdan uyanıp belki üzerin açılmıştır  üşüme  diye kontrol ederdim seni. Sabah gözümü açtığımda ilk sana bakardım,   o an içime tarifi imkansız bir huzur dolardı, sonra sessizce   Allah'ım ne olur onu koru kolla o  senden sonra benim tek varlığım derdim. 
Uykuyu sevdiğin için üzerimi sessizce giyer, merdivenleri parmak uçlarımda inerdim, kapıyı yavaşca kapatıp evden çıkardım...
Allah'a emanet ederdim seni, işime giderdim.
Dedim ya öyle bol keseden Seni seviyorum diyemedim.


ÖZÜR DİLERİM......

O Kadın.



Radyoda çıkan şarkı yine götürdü beni senli derinliklere... 


Yok bir sitemim hayatta herşey kısmet 
Soldu gençliğim ömrümü aşkla ziyan ettim.. 
Ağla gönlüm nasip değilmiş vuslat 
Rahat uyu yar sana hakkımı helal ettim!!! 
Diyordu Özcan Deniz. 


Bekleyişlere yükledim sevdamı..Sonu olmayan nice çaresiz zamanlara...Gün gelip bitersek ki "bittik"... "Rahat uyu yar sana hakkımı helal ettim".... Çünkü sana olan güvenim bileceğin gibi değil, hayal bile edemeyeceğin kadar fazla idi.. Geçmiş zaman kiplerini oldum olası sevmem ama sen söylemeye mecbur ettin beni.. Güvenir İDİM gözüm arkada kalmazDI.... Ve daha niceleri, niye şimdi söyleyemiyorum bunları? Dilimi bağlayan şey ne? Sorular sorular...Bitip tükenmeyen ve cevabını bir türlü bulamadığım yada senin söylemeye KORKTUĞUN cevapsız sorular... 

İçimdeki hayaller kördüğüm olmuşken birde özleminle uğraşıyorum..Hayat ilerlerken bir şekilde bende alik alik bakıyorum... Zamansız zamanlar içinde kayboluyorum,canım yanıyor arada hemde fazlasıyla..Peki hakediyormuyum bunları?? Herkesin haketmediği şeyler var değil mi?? Aynı senin benim aşkımı haketmediğin gibi.... 

BÜYÜDÜM ARTIK...ALIŞMALIYIM BİRŞEYLERE... OLMAYIŞINDAN BAŞLAYABİLİRMİYİM??

Minik bir Hayal işte. . .



Böyle bembeyaz, huzur kokan bir odada olsam.. Pinhani çalsa.."Beni al.." Açık camlardan hafif bir rüzgar dolsa odaya, ılık ılık.. Beyaz bir gömlek olsa üstümde, tenimi saran.. Koltuklar beyaz, mumlar beyaz, oda beyaz, herşey bembeyaz olsa.. Çünkü tertemizdir beyaz, kir tutmaz... 

"Bir zamanlar ne kadar mutluymuşum beyazlar içinde.."

Siyahımı soyunmuş olsam artık, yine mutlu olsam..

Ayakta, yüz yüze dursak mesela.. Ellerin ellerimi tutsa.. Dudaklarına ulaşsam.. dudaklarından öpsem, saçlarından..
Sarılsan bana sımsıkı..
Bırakamasan..
"Seni alsam kucağıma.. Bacaklarını belime dolasan..
Dans etsek, gözlerim gözlerinde. Ve şarkı hiç bitmese, biz hiç durmasak.. Sonunda yorulsak, daha da beyaz bir odaya geçsek.. Yatağımız kocaman olsa, kendimizi okyanusta sansak.. Tatlı bir yorgunlukla yan yana uzansak.. Odayı üç beyaz mum aydınlatırken, beyaz bir gömlek düşse yere.. Gözlerimi kapasam..
Gözlerimi açtığımda, odaya sızan güneş ışıklarının aydınlattığı, bana bakan yüzünü görsem.. Yumuk yumuk olsa yine gözlerin.. Saatlerdir öylece beni özlediğini bilsem..
Beyaz kadar sonsuz bir evde, bembeyaz bir aşkı bölüşsek her gün, her gece. . . 

Sen de beni sevsen. . .

Özlediğim kadar Sen’sin.. Sevdiğim kadar Ben’sin..

Hüzünbaz hüzünleri unut.. Ayak diblerine kök salmış siyahı da.. Koş yeni demlenmiş yürek demime.. Sokul ve mevzilen gözlerime.. Şarkılar sustu biliyormusun.. Söz sırası artık bizde.. Erişmese de ellerimiz ellerimize, üzülme bir yolumuz var özleminde yürüdüğümüz.. Çilekeş bir sonbahar yaprağına özensin gözlerimiz.. Aynı tende, aynı gölgede yürümese de düşlerimiz, aynı sevdanın ıslak cümlelerinde büyüsün adımız.. Ne fark eder ki.. Ben sendeyim... Sen bende... Bükülse de cümlelerimiz, sökülse de alfabemiz biz bir cümleyiz:
Sen ve ben...
İki harf bir cümleden ibaret mutluluk...
Şimdilerde büyüyor içimde ölen bir çocuk.. Yarım değil artık cümlelerim.. Mutluluk fiilinden umut deryası cümleler kuruyorum mavilere.. Rüzgarı omuzlarıma alıp bulutlara yeni göç yolları buluyorum.. Biliyorum her yol yine sana... Biliyorum her söz yine sana.. 

Unutma;
Özlediğim kadar Sen’sin..
Sevdiğim kadar Ben’sin..
Sen:
Hep nefes al emi..

Hangimiz Sevmedik...



Göndermeyeceğim bir mektuba başlıyorum yine. Yine bir yola koyulmuş düşlerim, attığım her adımda sayıyorum kaldırım taşlarını.  Sonra birleştirip up uzun bir yol yapıyorum kendime, ve yine sana çıkıyor bütün yollar.. 
Henüz terk etmemişken şehrimi, akılma düşüyor şimdiden bıraktığım sıcak ellerin.
 “Hangimiz düşmedik kara sevdaya
Hangimiz sevmedik çılgınlar gibi
Hangimiz bir kuytu köşe başında
Bir vefasız için yol gözlemedik mi ...”
çalıyor fonda ve ben tüm gece kendi kendime bunu mırıldandığımı hatırlıyorum, gülümsüyorum. 

Dilimden düşmeyen bu şarkının bulması gibi beni burda, tüm bunların da henüz bilmediğim ve belki de hiçbir zaman anlayamayacağım birer sebebi vardı. Ve hepsi seni taşıyordu üzerinde. Hepsinde sen barınıyordun en çok, sebep sen olmasan da. 
Yine şekersiz yudumladığım çayım boğazımı yakıyor ve fark ediyorum ki ellerimde kalan tadından tat alıyor. Henüz kokun uçmadı üzerimden. Görsen, hala sıcaklığın ısıttığın ellerimde. 

Sabaha başka bir iklime varmış olacağım. 

Eve çoktan varmış olmalısın. Uzatmış ayaklarını bilmem hangi filmi izlerken televizyonda düşünmüyorsan eğer beni, kulakların çınlasın. Aklındaysam şayet, düşsün ateşim yüreğine ve hisset(!) nasıl da seninleyim ben. 

Artık uyumalıyım... 

Göz kapaklarım geçen geceden de kavuşamamışlığın ağırlığını barındırıyor kirpiklerimin arasında. Hem başka bir iklimin davetlisiyim sabaha, başka yüzlerin. Hazırlanmalıyım. 

Üzülme sen, sakın.. 
Yumduğumda gözlerimi, dopdolu olacağım seninle. 

Saklısın orda, ne olur üşüme...

Yok sa benmi şapşalım :/

Bloglarda  yazılanlara bakıyorum da hayata dair tüketmediğimiz hiçbirşey kalmamış. Ask, yalnizlik,  ergenlik başkaldirişlari,…vs, vs... Tüm haylazların ve kalbi kırıkların bir duvar önünde toplatılıp “hadi yazın bakalım ilk aklınıza geleni” denildiğinde yaptığı şey gibi bu. Duvara içini yansıtmak. Bir şehrin grisinde de var bu. Kayalara birşeyler yazmış insanlar. Ne olduğu okunmuyor yalniz. Merak edilecek bir yani da yok zaten. İnsanca hezeyanlar işte... Neden mutlu olamiyoruz acaba? Tatmin olmadığımız dan mı? Peki niçin tatmin olamiyoruz, inancimizi (her ne olursa olsun) yitirdiğimizden mi? Yoksa inanmiyormuyuz artik hiçbirşeye? Tükendiği, tükettigimiz için mi? Çok fazla önemsediğimiz yada önemsendiğimiz için mi “insan” olarak? 
Yoksa tum bunlar yeşillik olsun diye mi? Kendini bilmezlikten mi? Cok fazla boş vakte, ya da tamamiyla boş vakte sahip olmaktan mi? Kısacası neden huzursusuz? Neden sevinemiyoruz, neden dengesizce gülüyoruz? Ben mi böyleyim sadece, yoksa bütün insanlarin kaderi mi bu? Yoksa tüm bunlar normal de, ben mi yanlış anlıyorum? Bana mi anormal? 
Aman Allah'ım yoksa benmi şapşalım...

Aciz bir kul...

Dergâhındayım, açtım ellerimi yakarışlarımın senin katından geri çevrilmeyeceğine inanarak, bilerek ve can-ı gönülden isteyerek…
Sensin "Duâ eden yok mu, duâsını kabul edeyim, benden isteyen yok mu istediğini vereyim diyen, işte bunu bilerek geldim kapına dilim lal, sinem püryan, gözlerim yaşlı, içimdeki sızımla...
Ümitliyim affedersin diye bir o kadar da korkuyorum, ya affetmezsen?

Korkuyorum Rabbim… Kullarının arasında girememekten, isyana düşüp sana asi olmaktan, Rahmetine mazhar olamamaktan korkuyorum, azabından yine sana sığınıyorum. Ve hep dualarımı şu sonla bitiriyorum, sen kabul et…
¨Ya Rab günahlarımı(zı) affet, b(izi)eni kendine kul kabul et...

Güzel Allahım !
Seni anan, seni anlayan ve seni anlatan mübarek kullarından eyle beni. Dünya meşgalesine dalıp, ahireti için çalışmayı bırakanlardan eyleme, dünyada ve ahirette saadete erdir.
 Şeytanın şerrinden, nefsimin kötü istek ve arzularına riayet etmekten sana sığınıyorum, beni şeytanla, şeytanlaşmış insanlarla bir lahza baş başa bırakma ve bunların şerrinden beni muhafaza eyle...

Allahım!
Her şey sana karşı yoklukta ve her şey seninle varlıktayken; beni senden mahrum etme Allahım… Beni yoklukta bırakma, kendini yok edenlerden eyleme…

Aciz Bir Kul..

Mutluyum ve Umutluyum

Şimdi mutluyum...
Ya da ben öyle zannediyorum,
En azından mutsuz olmam için bi sebep yok bunu biliyorum...
Aslında mutlu olmak için bi sebep olur mu onuda bilmiyorum...
Mutlu ilan ediyorum işte kendimi...
Hedeflerim gözümün önüne geliyor,
Gülümsüyorum...
Bir çocuğu sevindiriyorum bazen,
Ya da anneme yardım ediyorum,
Babama hak veriyorum,
Kardeşimi daha çok seviyorum...
Kendime çikolata alıyorum...
Yağmuru izliyorum,
Islanıyorum,
İliklerime kadar ıslanıyorum...
Kaçmıyorum...
Korkmuyorum...
Seviyorum...
Mutlu olduğum için değil...
Öyle istediğim için...
Şuan mutluyum...
Ya da ben öyle zannediyorum...
Ne fark eder ki...
Ne kadar sürer hükmü bu yazının...
Geçmişle ya da gelecekle ne kadar bağlantısı olabilir?
Mutluyken yazı yazmak hakkında nasıl bir düşünce olur bu yazıdan sonra...
Ne farkeder ki...
Bu bir ACI yazısı değil işte...
Mutluyum...
Umutluyum...

Ah şu yazılar.

Yazılar yazılar yazılarr..
Ah şu duygularımızın sesi olan, kimyası yürekten yükselen yazılar...
Aslında yazılacak öyle çooook kocaman şeyler varki aklımda..
Ama hangisi aklımdan firar edip  dile gelecek bilemiyorum. 
Bitmiyor, sonu gelmiyor hiç birinin ve hiç bir şeyin..

Kafamda bir yığın kelime..Filler, Keçiler, tilkiler, sıfatlar, ait olma ekleri..Gidişlere yakışacak kelime grupları, kaçak hep...

Acı..
Adını yüreğinde koyduğun, doğmamış bir çocuğun ve onunla ilgili bütün hayallerin çalınması. 
İçimde kanayan bir iç kanama benimle ömür boyu yaşayacak..

Yalnızlık..

Gece üzeri açık uyuyan bir çocuğun Annesizlikten üşümesi..Karanlığa alışan gözlerimin boşluğa eyvallah edişi..


Yas..

Ölüm gibi ayrılıklar ardından henüz 40' ı çıkmamış...

Umut..

Çaresizliğin daniskası..

Aklıma  gelince;

biraz ağlim mi?
yoksa  her zaman ki gibi
soğanmı soyayım?